Tuesday 24 June 2008

Mahallede Cikan Adimiz ve Kapatma Davasi

Seküler etik -daha önceki yazimda belirttigim gibi etik dogasi geregi sekülerdir, bu seküler sifatini daha sonra dogan din bazli etikten ayirmak icin kullaniyorum- bu aralar kafami mesgul eden konulardan biri. Milli Takim'in basarisi bu aralar bu konulari biraz gündemde geriye dusurmus olsa bile AKP'nin kapatilma davasi ve Yargi ile Genel Kurmay arasindaki ilginc iliskiler bu konuyu baska bir acidan bakmama vesile oldu.

Seküler etik'in en basit sorularindan biri birey'in neden yalan söylemedigidir. Cok hakim olmasam da Kant'tan baslayarak filozoflar bu konuya cevaplar getirmeye calismislar. Benim en kafama yatani önemli Özgürlükcü düsünürlerden biri olan David D. Friedmann'in aciklamasi oldu. Insanlarin kisitli hafiza ve hesaplama yetenegine sahip varliklar oldugu, ve söyledikleri yalanlarin hepsini hatirlayamayacaklarini, ve bir kez yalan söyleyince yiyecekleri yalanci damgasinin bedelinin dogruyu söylemenin bedelinden daha yüksek olacagi icin yalan söylemediklerini savunuyordu Friedmann. Yalanci Coban hikayesinin ana fikri de budur aslinda. Bu aralar ülkemizde popüler olan mahalle baskisi kavramindan ziyade "mahallede cikan adimiz" yüzünden ahlakli olmaya mecburuz, ya da olmaya calisiyorz.

Bu acidan bakildiginda her türlü ahlak sorununda mahallede, ya da kamu oyunda, ya da arkadas cevremizde olusturdugumuz "ün" ya da "izlenim" büyük önem tasiyor. Bu adam, bu kadin, bu kisi, bu grup yalan söylemez-adam kandirmaz-gücsüzü ezmez-haklinin yanindadir kanisini olusturmak ve bu kaniyi korumak en önemli sorunumuz bir acidan.

Bu tarz bir bakis acisini kamu oyunda birbirleriyle "konusan" tüzel kisilere, kurumlara da uygulamak mümkün. Bir kurum herhangi iyi bir nitelik ile ünlendigi zaman bu niteligini korumak adina her attigi adimda iki kere düsünmeli. Demokrasinin en önemli ilkelerinden biri gücler ayriligi ve gücler dengesi. Buradaki gücler aslinda birbirleriyle konusan tüzel kisilikler. Ve bu tüzel kisiliklerin gücleri aslinda "ünleri" ile dogru orantili. Direk secim ile gelmeyen Yasama icin ise bu had safhada önemli. Yasam organi toplumda güven saglamali, ve bu güveni korumali, her ne pahasina olursa olsun. Gecen hafta olana bakin. Türban ile ilgili karar cikariyor Anayasa Mahkemesi, ve kamuoyunda AKP daha savunmasini vermeden(!) kapama davasinin sonucu kesinlesti kanisi yayiliyor. Anayasa Mahkemesi "adalet"'in temeli olan "adil yargi"'nin yeri olma "ünü"'ü tamamen kaybetmis. AKP'yi kapatirsa -deliler yeterli degil kanimca- bu ününü daha da yitirecek, ve az önceki önermem sonucu gücünü de kaybetmis olacak. Sanal Muhtira ile -en azindan demokratik platformlarda- gücünü yitirmis olan Askeriye'nin yanina Yasama da gelirse Yürütme ile Yasama'nin önünde kimse kalmayacak. Bu da AKP icerisindeki -dar da olsa var olan- Islamci kesimin hepimizi korkutmasi gereken amaclarinin önünü acabilir. Korkum budur. Birseyi korumak icin iyi niyetle atilan adimlar, iyi niyetle atildi diye o seyi koruyacak degil ne yazik ki...

No comments: